Ertelenmiş bir felaketin gösterişli mutluluğunu yaşıyordu. Şatafat, içinde çoğunlukla mülteci yıkımlar saklar. Bunun için abartılı mutluluğunu, içine pek sinmese de kısa süreli huzur beklentisi için kullanıyordu. Son mutluluk hakkını harcıyormuş gibi düşünmeden ayarsızca mutlanıyordu. Kaçınılmaz olanı ruh sağlığından kaçırıp kısa süreceğini bildiği demeyelim sezdiği huzura kendini kabullendirmek istiyordu. Gösteriş, içinde iltica eden yıkımlar saklar. O da herkes gibi yürümeyenin çözülmeyenin yenik avukatı olacağını bildiği halde hayatını sürdürüyordu. Sürdürüyordu demeyelim, süründürüyordu. Bozuk durumun mağlup savunucusu yine ertelediği felaketin verdiği mutluluğu gösterişe dönüştürüyordu. Ve bunu herkes değil, onun gibi olan herkes anlıyordu. O erteledikçe felaketi büyüyordu. Ve ertelediği her çözüm onu kaçınılmaz sona çiviliyordu.
Haydi, erteleme mutluluğunu! Kap bu kitabı, oku.