Hayat yoksullar için, ‘acı’dan ziyade ‘sızı’ vericidir. Acı, daha keskin, daha can yakıcıdır, ama sızıya göre daha anlıktır. Oysa sızı, zamana yayılarak işler durur. Acının sona ereceği umudu hep vardır. Sızı ateşten bir tül gibi sarıp sarmalar, ele geçirir.
Elias Canetti, ‘Sızı küçük, saklı ve farkedilmezdir’ diyor, *...en temel karakteristik özelliği, değişmezliğidir.* Canetti, sızıdan kurtulmanın yegane yolunun, buna neden olan karşı-güce eşdeğer bir güce ulaşmak olduğunu söylüyor. Belki buna ‘karşıtı olmak’ da diyebiliriz. Çaresiz yoksullardan söz ediyorsak, tabii ki ‘karşıtının kendisi’ değil, Sadece ‘gibi’.
Gerçek, yerini yavaş yavaş ‘görülen’e bırakıyor... Görülen de giderek ‘sanılan’a... Aklın yerini ‘sıradan’ insanın körleşmiş ‘sağduyu’su almaya başladığında dünya kendi içine kapanıyor, sızı hafifliyor..