Sibirya steplerinden, Napoli
sokaklarına uzanan gerçek
bir hayat hikâyesi…
Çatıda birikmiş yağmur suyu, çatlayan sıvaların arasından Çin işkencesini andırır şekilde damlıyordu. Merdivenin başındaki küçük pencereden içeriye sızan gün ışığı, üzerine kan bulaşmış eski bir havlunun olduğu döküntü masayı aydınlatıyordu. Elinde kısa ama kalınca kızılcık sopasıyla, kolları dövmeli Rus çavuş en iyi bildiği işi yapıyordu. Üstünde sadece kolsuz atleti olmasına rağmen yüzünden boncuk boncuk terler akıyordu. Onca dayağa, işkenceye rağmen
Bekir’in ağzından istediği bilgileri alamaması daha da hırslanmasına neden
olmuştu. Her seferinde baştan başlayarak konuşturmaya çalışıyordu. Gülle gibi yumruğunu Bekir’in çenesine indirdikten sonra aynı soruyu yedinci kez sordu;
*Hadi uğraştırma beni, anlat. İşbirlikçilerin kimler?
Askeri bilgileri kime ve nasıl ulaştırıyorsun?*