İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Sicilya; Mafya’nın varlığı, henüz kabul edilmeyen, gizemli bir mit olarak hissedilirken yolsuzluk ve rüşvet olayları çoğalmaktadır. Yerel bir inşaat şirketinin yöneticilerinden biri öldürülünce soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen jandarma yüzbaşısının, iktidarın güçlü adlarını rahatsız edeceğinden haberi yoktur; böylece uzantılarını kendisinin de tahmin edemediği bir dolambacın içine girer. Leonardo Sciascia’nın romanı, bir polisiyenin bütün gerilimini taşırken, Mafya sorununun yalnızca Sicilya’ya ait aşk ve aile öyküleriyle bezeli biraz da romantik bir mit değil, sistemin bir sorunu olduğunu da vurgulamak istiyor. Mafya’nın, polisin, hukukun, politikanın hatta Katolik Kilisesi’nin içinde yuvalandığını ve bu kurumların önemli bölümünde çok etkili olduğunu ortaya koyan, yöresel bir gerçek olmaktan çıkarak bütün ülkeye yayıldığının altını çizen roman, Mafya sözcüğünü ilk kez açıkça kullanılması açısından da altmışlı yılların İtalyası için oldukça yürekli bir girişimdi. Sciascia, anlattığı öykünün örgüsünde gerçek olayları kullanmış olsa da, birtakım güçlerin saldırısına uğramamak için, gerçek kişi ve olaylarla olan bağı olabildiğince kırmıştır. Kırk yıl sonra bile bir solukta okunan, ayrıntıları ustaca vurgulayan Baykuşun Günü, yalınlığı ve yoğunluğu nedeniyle Sciascia’nın en sevilen romanı olmuştur.