1946 ürünü bir Bayburtluyum.
80 yıla dayanan ömrün çocukluğunu yaramazlıkla, gençliğini spor tutkusuyla, kalan bölümünü yaşamın istediği koşulları yenmeye çalışmakla, hayatın her evresinde okuyarak ve son yıllarımı da öğrendiklerimi belki yararı olur düşüncesiyle süzgeçten geçirdikten sonra çevreme serperek geçirdim diyebilirim.
Bu yaşam biçimini ve sürecini ara yerlerine eklediğim, Çoruh`umun dalga dalga vuran sazağıyla, papatyamın mütevazi ama doyulmaz kokusuyla, saksımda bir çiçek nazıyla büyüyüp uçan kumrularımla, kavak yapraklarımın rüzgarla yaptığı düetle, Soğanlı dağımın bitmek bilmez dumanıyla, yöremin nefes kesen karıyla, ayazıyla ve her tabakadan, her görüşten insanımı severek, belki sevilerek, bazen eğlenip gülerek, çokça acı çekerek,velhasılı kelâm herkes gibi bize biçilen ömrün çoğunu harcayarak geride bıraktım.
Son bir yılım ise bir büyük şairi, BAYBURTLU ZİHNİ`yi Bayburtlulara haddimi aşmadan anlatabilmek çabasıyla geçti.
Ben de onun gibi selamlarımı, sevgimi, saygımı bâd-ı sabâya yükleyip okuyucularıma gönderiyorum.
“Dilden selâmı yâre de dedim, demiş sabâ
Arz-ı merâmı yâre de dedim, demiş sabâ...”
Bayburtlu Zihni