Külüstür arabası, buruşuk şapkası, ağzında piposuyla Bay Hulot, II. Dünya Savaşı sonrası zenginleşen Fransız orta sınıfının her yaz hücum etmeyi alışkanlık haline getirdiği tatil beldelerinden birine gider ve tatilcilere uyum sağlamaya çalıştıkça akıl almaz sakarlıklarıyla işleri karıştırır. Bir tatilcinin gözünden, günlük biçiminde kaleme alınan roman, bir yandan Bay Hulot’nun tuhaflıklarını belgelerken, diğer taraftan Hulot’nun şaşırtıcı bir saflıkla temsil etmeyi sürdürdüğü eski dünyanın karşısında, modern insanı ve onların bir tatilci kitlesi olarak birbirleriyle ilişkilerini hicveder.
Jacques Tati’nin 1953 tarihli satirik komedi filmi Bay Hulot’nun Tatili’nden sonra Jean-Claude Carrière’in filmden yola çıkarak kaleme aldığı aynı isimli romanı, Tati’nin filminin “büyüsünü” sürdürmenin yanı sıra, o sıralar henüz 26 yaşında olan ve ileride Buñuel, Godard, Malle, Wajda, Schlöndorff gibi yönetmenlerle işbirliği yapacak usta senaristin parlak kariyerinin de ilk adımlarıdır aynı zamanda.
“Bir film çekmiştim. Onu romana dönüştüreceklerdi. İmgelerim kelimelere, sekanslarım cümlelere dönüşecekti. Nasıl olacaktı bu? Epey endişeliydim. Fakat şimdi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, eğer Bay Hulot’nun Tatili’ni bir kitaba dönüştürecek olsaydım, tam da böyle olsun isterdim.”
Jacques Tati