Tarih, beşeriyetin huzuru için hayatını feda etmeyi göze almış, ömrünü insanlığa adamış nice şahsiyetleri bünyesinde barındırır. Tarihin tozlu sayfalarında karşılaştığımız bu *model kişiler,* çağlar boyunca bir anıt gibi yerleşirler yüreklere, zihinlere. Bir insan olarak negatif ve pozitif eğilimlerinin, davranış biçimlerinin olabileceği hakikati bir kenara bırakılır; tamamen güzel hasletlerle bezenirler, bu fenomenler. Koyulmuş bir kanun varmışçasına, bir tabu olur klişeler ve hiçbir şekilde toz kondurulmaz onlara. Tezlerini ispat sadedinde deliller, rivayetler aranır ve bazen tarihî yalın hakikatler, süslü efsanelerle, menkıbelerle bezenir. Beşer üstü bir portreyle karşımıza çıkan şahsiyetin kimliği tarihî, edebî ve menkıbevî rivayetlerle karmaşık hâle gelir. İşte tarihte birçok örneğini gördüğümüz bu mezkûr şahsiyetlerden birisi de Battal Gâzî’dir. O, Emevîler döneminde yaşayan, Endülüs Emevîleri, Abbasîler ve Osmanlılar döneminde yaşadığına dair rivâyetler bulunan, yaşadığı devirden günümüze kadar Türk - İslâm âleminde tesir icra eden tarihî bir şahsiyettir. Ancak onun bir de edebî eserlerde ve menkıbelerdeki şahsiyeti vardır. Temel İslâm Tarihi müelliflerinden, Osmanlı müelliflerine ve günümüz araştırmacılarına kadar Battal Gâzî’yle ilgili verilen bilgiler karmaşık bir görünüm arz eder. Bu bakımdan *Battal Gâzî’nin tarihî kaynaklardaki, edebî eserlerde ve menkıbelerdeki kişiliği* konusu karmaşık bir konu olma vasfını haizdir.
Tarihçi bakış açısıyla konuya eğilen yazar, titiz bir araştırmayla mezkûr karmaşıklığı azaltmanın gayretini göstermiştir.