Batı’nın yegâne uygarlığı, bugünkü bildiğimiz uygarlıktır. Bunun dışında, tarih boyunca herhangi bir uygarlık geliştirememiştir. İncelendiğinde, Batı olarak kabul edilen coğrafyada, yani kuzey yarımkürenin kırkıncı enleminin üstünde herhangi bir uygarlığın kurulduğuna tanık olmuyoruz. Tarihçiler bu bölgeyi “barbar”ların yurdu olarak tanımlarlar. Çok ilginçtir ki, Avrupa, dünyanın gelişme çizgisini sürekli olarak bu barbarlık çizgisine çekerek engellemeye çalışmış, kendisi ortaya bir şey koyamadığı gibi, başkalarının koyduğu uygarlık değerlerini kabul etmeye yanaşmamış ve hele hele onları alma yeteneğini asla gösterememiştir. Bu bakımdan Avrupa’da, ortak insanî değerlerin de özümsendiği evrensel kabule dayalı bir gelişme ortaya çıkmamıştır. Avrupa uygarlığının özünü, kendi barbar kimliğini zor kullanarak dayatması olarak tanımlayabiliriz. Bu uygarlığa girmek mümkün değildir; hem daha üstün uygarlıkların sahipleri açısından, hem de Batı’nın kendi dışındakileri buna sokmak istememeleri açısından. O, başkalarını kendi uygarlığına dâhil etmek için değil, kayıtsız şartsız ona itaat etmek için çağırır ve bunun için, genellikle kaba güç başta olmak üzere her türlü aracı kullanır.
Kitabımızın alt başlığı olan “Avrupa barbarlığının küreselleşmesi”, onun bu özelliğinin vurgulanmasını ifâde eder. Batılı düşüncelerin bütün dünya çapında yaygınlaşması ve neredeyse tüm etkili çevrelerde sorgusuz kabul görmesi, gerçekte kitapta ayrıntılı olarak vurguladığımız Avrupa barbarlığının kendini zora ve aldatmaya dayalı biçimde küreselleşmesi yüzündendir.