Okuma keyfinin suretini çıkarmam gerekseydi gözümün önüne ilk gelen, yarı karanlıkta yere uzanmış bir çocuğun esrarengiz olduğu kadar sıradan görüntüsü olurdu. Yatışı rahatsız; anne babası yemeğe çağırıyorlar, duymuyor: pencere şahane bir manzaraya karşı ardına kadar açık, o ise sırtını dönmüş; kara bulutlar fırtınanın habercisi. Bir an, ara veriyor. Elindeki cildin kalınlığını ölçerek "Son kelimesinden önce elli sayfa kadar kaldığını görüyor. O zaman işte, satırların arasına kaçamak bir hüzün çöküyor. "Kitap almak" gibi bir mecburiyetin aklın ucundan geçmeyeceği çünkü kitabın sizi aldığı o dönemlerde ışık kitabın içindedir; çünkü pencere de, yemek de kitaptır; çünkü fırtına, şimşek, beklenti ve telaş her sayfadadır ve "Son" kelimesi dünyanın sonunu haber vermek üzeredir.