“Sana söz! Göreceksin bu bekleyişini telafi edeceğim. Gözlerimize çektiğin çizgi yüzlerce kez uzayıp kısalacak. Çığlıkların; şehvetinin gecemize saçtığı en özgür, en somut delili olacak. Bekle! Bir fırtınanın ortasında okyanusun içine düşmüş, ıslak bir pusulayım çünkü şimdi. Sularını böleceğim ve gövdemi de sıkı sıkı saracak, benim için açtığın geçidinin girişini arıyorum. Yerimi alır almaz, bekletmeyeceğim seni artık söz! Hızla dibe doğru inecek, sana çarpıp daha hızlı geri döneceğim. Ve tekrar tekrar geri… Bazılarında sen bile şaşıracaksın yeteneğine! Öyle gerecek, öyle esneteceksin ki bedenini; en sonunda dayanamayıp, kendin bitireceksin bu bekleyişi. İşte o zaman içinden, defalarca defalarca affedeceksin beni.”
*****
“Sana bu kadar âşıkken mi? Bu mümkün değil” dedim. “Kokusunda, teninde, gözlerinde adeta yeniden dirildiğimsin. Bilmelisin ki benim için özgür olmanın ta kendisisin! Hissettiğim, içime çektiğim, azat edildiğim ve nihayet baktığım yersin. Ve sen olmadan sanki hiçbir şey devam etmeyecekmiş gibi… Bunu tarif etmesi zor… Sen benim bazen bende olmayıp her yerde aradığım diğer yanım, bazen de kimsede bulamayıp bir kendimde; en orta yerimde, gittiğim her yere bilmeden içimde taşıdığımsın. Yani sen benim sadece diğer yarım değil; her iki yarımım… Dört bir yanım… Tamamımsın.”