Orta Çağ’ın Orta Asya’sında, karanlık çağların en koyusunda, beyliklerin birbirine düştüğü, hiç bir yerin güvende olmadığı, hiç kimsenin kendini güvende hissetmediği bir çağda, kardeşin kardeşe, kadının kocaya, babanın oğla düşman olduğu bir çağda, Orta Asya’nın ortasında Seyhun nehri ile Ceyhun nehrinin ağzıan kadar kan aktığı bir çağda, insan kellelerinden minarelerin dikildiği bir çağda, henüz on iki yaşında tahta çıkan bir Han.
Kıyasıya bir mücadele, yorulmak bilmeyen bir kılıç ustası, yenilmez bir irade ve inadına bir yaşam mücadelesi. İnanılmaz bir satranç ustası. Bu mücadelenin rtasında ihanetler, suikastler, fetihten fethe koşarken karşılaşılan tuzaklar, her yerin güvensiz olduğu bir bölgede hanların ihanetleri, dönekleri, tuzakları içinden sıyrılıp çıkan bir irade.
Fergana ovasından başlayan bir fetih yolculuğunun, Hint Okyanusu’nda biten, Ağra’da yükselen bir Türk İmparatorluğu’nun dünyayı saran meşalesinin ışığında, aydınlanan ufuklar; Babür Han İmparatorluğu’nun kuruluş mücadelesi.
Yer yer fantastik diyebileceğimiz bir gerçeklik, şaşırtıcı bir inatçılık ve inadına bir yaşam mücadelesi. Babür Han’ın gerçek yaşam mücadelesi, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.