Dünyaya tekrar tekrar baktığımız yerdir hatıralar, hafızalarda biriken... Babamın hafızasından dökülen hatıralar da Anadolu insanının dünyasında tanıdık bir pencere açıyor.
"Babam ve arkadaşlarının, koca bozkırın altını üstüne getirdikleri `geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer` kıvamındaki bazen bu kadar da olmaz dedirten bir kısmı gerçek bir kısmı ise kurgu masal tadındaki maceraları..." burada bir araya geliyor.
Bu maceralarda, ta o uzaktaki çocukluk ve ilk gençlik günlerine uzanıyor; bir çerçinin peşine düşüp yumurta ile alışveriş yaptığını anlatıyor, oradan da seyyar köy berberliğine soyunuşuna kahkahalar eşlik ediyor.
Her hikâyenin başkahramanı olduğu gibi başkahramanın da arkasında, hafızalarda yeşeren tüm hatıralarda büyük paya sahip bir anne var. Bozkırın anneleri birbirine benzer; aynı çetin ve zorlu koşullarda emektarlık eder, omuzları üzerinde koca bir yaşamı taşırlar...
"Çocuk denebilecek kadar küçük bir yaşta köye gelin gelen babamın annesi Emine Hanım, her biri bozkırın çile kiliminde nazlı bir motif olan cefakâr ve fedakâr Anadolu kadınlarından sadece biriymiş."
Her birinden ayrı bir ders çıkarılacak Kırşehir ve genel olarak İç Anadolu yöresine özgü söz kalıpları, deyimler ve atasözleriyle zenginleştirilmiş bu hikâyelerde, arkadaşlığın, kardeşliğin, tecrübenin, yaşamın düşe kalka olduğunun izlerini bulurken; bazen de durup düşündüren, düşünürken güldüren kendine has söylemlere de ulaştırıyor...
"Mucur ve havalisinde, bir yere vaktinden önce gidenler için `Şuna bak ya Mahmut Çavuş`un şapkası gibi gelip oturmuş` denmeye başlamış."