Ayrı ayrı mekânlar gördüm. Tabii, ayrı ayrı insanlarda…
Gördüklerime, büyük bir ağ attım. Kısa zaman sonra ağı topladım. Baktım ki, hem bugünkü durumu, hem de dünkü balıkları yakalamışım.
Bunları kasa kasa yapıp paylaşabilseydim emin olun en azından bir roman, birkaç öykü olurdu. Ama okuyan olur muydu? Okuduklarını varsayalım, aldırış eden olur muydu?
Bir dönem edebi eserlerle, özellikle hikâye ve romanla topluma ayna tutulduğu söylenirdi. Kamera çıkalı beri “ayna tutmak” deyimi pek kullanılmadı. Oysa bu deyim tam da günlük için biçilmiş kaftandır. Günlük yazarı kendine ayna tutarak kendi şahsında bütün insanlara ayna tutmuş oluyor. Fakat ne kadar başarılı olabiliyor? Onun için çalışmamıza “Ayna Olamayan Günlük” adını verdik ve tasavvuftaki ayna nazariyesini de hatırlatmaya çalıştık…
(Sabahattin Gencal)