Aylak Köpek, Hidâyet’in yaşam ve toplum görüşünün İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımla olumsuz bir havaya büründüğü dönemde yazılmış, dünyada mutluluğu bulmanın imkânsızlığının ele alındığı yedi öyküden oluşuyor. Hidâyet, içine atıldığı duyarsız toplumdan kaçış yolları arayan bireyi, bir sokak köpeğinin, geçmişte kalmış aşklarına sığınan yalnızların, kendine mahrem bir mekân yaratma düşü kuran münzevilerin öyküleri aracılığıyla irdeliyor. Bütün yazdıklarında yaptığı gibi, bir bakıma kendini anlatıyor.
İnsanın yalnızlık ve umutsuzluğuna fablın, alegorinin, tarihin, doğaüstünün ve aşk hikâyelerinin imkânlarıyla yaklaşan öykülerin yer aldığı Aylak Köpek, Sâdık Hidâyet’in gizemli dünyasına bir halka daha ekliyor.
“Atalarımın yorgunluğu bana geçmişti ve geçmişin nostaljisini içimde hissediyordum ben. Kışın uyuyan canlılar gibi inime çekilmek, kendi karanlığıma dalmak ve kendi içimde olgunlaşmak istiyordum. Karanlık odada resmin belirmesi gibi insanın içinde gizli olan şeyler de hayat koşturmacası ve kavgası içinde, o aydınlıkta boğulup ölüyor. Sadece karanlıkta ve sessizlikte görünüyor insana. Bu karanlık benim içimdeydi, onu yok etmek için boşuna uğraştım. (…) Şimdi olduğum gibi kendi içimde uyanık kalmak istiyorum. Düşünceleri aydınlatan parlak ve kof cümlelerden iğreniyorum. Hırsızların, kaçakçıların, para düşkünü ahmak yaratıkların arzularına göre düzenlenip yönetilen bu yaşamın kirli ihtiyaçları uğruna kişiliğimi yitirmek istemiyorum.” (“Karanlık Oda” adlı öyküden)