Artık bir boşluğun içinde değildik. Dibimizde bir atmosfer yükselmişti. Cisimlerin ana hatları nitelik kazanmaya başlamıştı, güçlenmişti ve çeşitlenmişti; tek tük görülen beyaz maddenin gölgeleri hariç, madde artık hava değil kardı, kutupsal görünüm tümden kayboldu. Çıplak ve yığılmış toprağın, geniş paslı bir kahverengiye dönen yerleri, Güneş’in alevlerini uzanmıştı. Kar yığınlarının kenarları, o geniş çoraklıkta coşkuyla var olan tek şey yer yer ufak geçici havuzlar ve su girdaplarıydı. Günışığı, küremizin üstteki iki perdesini bastı ve ortamdaki havamızı yaz ortasına çevirdi, ama ayaklarımız hâlâ gölgedeydi, küre bir kar yığınının içinde duruyordu.