Tükendi
Stok AlarmıAyancık’ta, Büyük Mahalle’nin tren yoluna bakan bahçe kapısında, arkadaşları ile çelik çomak oynuyordu. Pembe vagonlu lokomotif, yanaşıp durdu önlerinde. Çocuklar hep bir ağızdan bağırdılar.
‘’Lokumcu Makinist Amca geldi yine.’’
Çelik-çomak tahtaları, topaç ve ipleri, mahalleyi yoldan ve dekovil hattından ayıran, taş duvarın üzerine bırakıldı alel acele. Çocukların hepsi lokomotifin makine dairesinin etrafına toplandı. Orta yaşlı makinist, kraft rengi kese kağıdını çıkardı çekmecesinden. En öndekilerden başlayarak, her çocuğa sakızlı lokumlardan dağıttı. Lokumunu alan, tekrar döndü oyununun başına. Her zamanki gibi, zayıf ve çelimsiz çocuk, en sona kalmıştı.
‘’Bunlar da senin’’ dedi makinist, bakışında ve yüzünde, tatlı bir tebessüm vardı. Çocuk, kendisinden saklanacak sırdan habersizdi. Odun kazanını doldurmakta olan çırağı ile göz göze geldi. Turhan Köyü’nde ziyaretine gittikleri makiniste çok benziyordu.
Kese kağıdını araladı, sakızlı lokumlardan birini yaşlı makinistin çelimsiz çırağına uzattı. Çocuk isten kararan yüzüne aldırmadı pek. Ama ince parmaklarını mavi önlüğüne özenle silip, kendisine uzatılan tatlı ve sihirli yiyeceğe uzandı. Diğerini de kendisi ısırdı.
Pudra şekeri ve sakız tadı, ince dudaklarına ve ağzının içine dağıldı. Makinist, çocukları mutlu ettikçe, kendi de mutlu oluyordu. Her gün tekrarlanan bu oyunu, öz oğlunu yakından görebilmek için oynadığını, makinistten ve genç çırağından başka bilen yoktu!