*…Sonra o kaza oldu. Gereksiz bir düğün dönüşü, yağmurlu bir İstanbul akşamı, kaygan bir asfalt yol… Kaybetti hem annesini, hem babasını. Bir akşam varlardı, aynı akşam yok. O zaman fark etti herkes ne kadar güçlü bir karakteri olduğunu. Ve *O* o zaman anladı hayatta kabullenmekle başkaldırmanın neredeyse aynı çizgide seyrettiğini. Ağlamadı değil ağladı ama öfkesinden daha çok. Pek arayan soran akrabası yoktu küçük adamı. Zaten apartmanda da hiç konuşulmadı Can’a ne olacağı. Hiç gerek de olmadı. Can bu apartmanın çocuğuydu. Babası Beyoğlu, annesi Nilgün sokak. Her akşam bir apartman dolusu insan bekledi onu. Kapı numaraları değildi artık gereksiz olan adeta kapılar lüzumsuz kaldı Can’a. Hiçbiri hiç kapanmadı. Yatılı okula karar verildi bir apartman toplantısında ve gitti polis olmak için. Yatılı okula karar verildi bir apartman toplantısında ve gitti polis olmak için. Mezuniyetinde bir baba ve bir anneden çok fazlası vardı. Üstün hizmet madalyasını aldığında da bütün apartman ordaydı, gönüllü olarak özel kuvvetlere katıldığında da. Herkes ağladı ve o bir daha gitti. Evi ve apartmanı hep onu bekledi. Yaralandı haberi geldi, iyileşti müjdesi, bir daha gittiğinde öfkesi… En sonunda döndü geldi genç adam İstanbul’a. Beyoğlu, Nilgün Sokak, 12 numarada hayatının en büyük macerasını yaşamaya...*