Zamanın birinde deniz kıyısında, yemyeşil ormanlarla dolu, Atina adında bir şehir vardı. Bu şehir sanatçılarla dolu bir yerdi; ressamların, şairlerin, oyuncuların yanı sıra, tüccarlar ve asiller de vardı burada. Hep beraber barış içinde, mutlu mutlu yaşarlardı. Yolda karşılaştıklarında birbirleri ile saygıyla selamlaşırlardı. Elbette zenginler ve fakirler de vardı. Genellikle ticaret yapanlar zengindi; bu tüccarların en zengini ve en sevileni de Timon adında, güler yüzlü, sevgi dolu, nazik ve asil bir beydi. Timon doğma büyüme Atinalıydı. Ailesi, Atina’nın en zenginlerinden cömert bir aileydi. Timon çocukluğundan beri yardım etmeyi, paylaşmayı çok severdi ve bu sayede çok sayıda dost edinmişti. Şehrin en zengininden en fakirine yardımı dokunmuş Timon’unçevresinde, ihtiyacı olmamasına rağmen onun cömertliğinden faydalanan, bedavacı birçok insan da vardı tabii ki. Bu bedavacı insanlar, onu övüp göklere çıkarıyorlardı. O kadar ki zengin, yoksul, herkes ona neredeyse *Atina’nın Babası* diyordu.
Bir gün her şey değişti ve Timon kendini bir mağaraya hapsetti. Hangi olaylar bu sevecen kahramanı tek başına yaşamaya itmişti?