Nefret midir aşkı alevlendiren?
Aşk mıdır nefreti körükleyen?
*Boncuk boncuk sen terliyorum* diyen bir kız düşünün…
Hayallerinin gerçekliğini uçsuz bucaksız yaşayan ve her hayale bir yenisini ekleyen…
Yaşadığı ve daha da yaşayacağını sandığı bu amansız yolculukta onun o penceresi eskiye dair tüm eskilere kapandı. Cümlesine sığdırdığı her gerçeği, ilmek ilmek işlenmişti yüreğine. Sonunu bildiği gerçeğin, her yolun Kerim’e çıkacağını varsayarak her gün bir adım daha ilerliyordu. Peki, Azra’nın bu doyumsuz gerçekleri varsayarak yaşanır mıydı? Kapanmıştı kerimli yollar Azra’ya, Azralı yollar da Kerim’e. Ve kapanmıştı Azra’nın eskiye dair tüm eski penceresi. Kapanan her sayfa yeni bir sayfayı aralamaz mı? Her sayfada yeni umutları, yeni umutlar da yeni aşkları doğurmaz mı? Yeni aşklar da beraberinde yeni sızıları getirmez mi? O halde aşk kendinden vazgeçmek mi, yoksa onun mutluluğu için ondan vazgeçmek mi? Her şey bu soru ile başlamıştı. Başladığı andan itibaren birçok afeti de peşinden sürükledi.
Hikayenin sonunda da bu sorunun cevabı yangın yerine döndü. Aşkı bir kalıba sığdırmak ne mümkün! Lakin bu aşk hikayesinin doğurduğu bu soru amansız bir sürükleyişe yol açacak. Aşk, acılar içinde sızlamak onunla iken de onsuz iken de Aşk’sızım olmaktır. Aşk, sessizce secdede ağlamak, gözyaşlarının her birdamlasında onu zikretmektir.
Onu anmak, her secdede sevdiğine dua etmektir.
Aşk sızımken bile Aşk’sızımsız olamamaktır. Yeri gelince onun mutluluğu için kendi mutsuzluğunun karanlığı olmaktır. Tıpkı Kaan’ın yaptığı gibi…
Aşk; aşkını aşkına adamak, feda etmektir. Aşkının aşksızlığında aşk dilenmektir.
Aşk; yalvarmak, yakarmak belki de yok olmaktır.