Aşk kavramı evrenseldir. Onun insana özgü olduğunu biliyoruz. Çevremizdeki insanlar `Aşk` sözünü dillerinden düşürmezler. Hatta bu kavramın içini boşaltarak vara yoğa (kediye, köpeğe, arabasına, kotrasına) "aşkım" diye hitap etmeye bayılırlar.
Peki, nedir bu `aşk` meselesi?
Aşk`ı anlatmaya kalktığımızda biz de şaşırdık!.
Bir de baktık ki günümüzdeki aşk, anlatımın, yazının ve sözün dışına çıkmış. Daha doğrusu yazılı hiçbir belgesi kalmamış "Aşk`ın.
Aşk, internete düşmüş, sanal aleme karışmış, telefon mesajları ile elektronik sinyallerle ve emojilerle/sembollerle ifade edilir olmuş. Yani Bilgisayarlarımız (internet) ve telefonlarımız aşkın musalla taşları olmuş.
O zaman daha gerilere mitolojik dönemlere kadar uzanan bir yolculuk yaptık.
Bu zorunlu bir yolculuktu, çünkü:
Fertlerin de ve toplumların da alt şuuru, sosyo-genetik birikimi tarihi ve mitolojileridir.
Yani bir toplumdaki insanın özü karakteri, yatkınlıkları geçmişteki binlerce yıllık bilgi aktarımının sonucudur.
Bu sebepten Türk insanının "Aşk" hallerini mitolojik yapılanma dönemlerinden itibaren izleyerek günümüze kadar getirdik.
Bunu söylenceler, destanlar, olaylar, hikayeler ve anlatılar vasıtası ile yaptık.
Böylece Türk insanının karakteristik "Aşk" profili ortaya çıktı, sonuç şaşırtıcı idi.
Aşk bizim kaybettiğimiz bir hazinemizdi.
...
Elbette ki Aşk`ı yeniden bulabiliriz:
Tarihimizle, mitolojimizle, geçmişimizle irtibata geçip diyalog kurabilirsek, gönlümüzün, yüreğimizin farkına varırsak neden olmasın...
İşte "Aşkın Türkçesi"nde biraz da bunu anlatmaya çalıştık...