Tükendi
Stok AlarmıDivan şiiri aşk ve ona adanmışlığı meslek edinen âşığın sevgiliyle olan serencamı üzerine kuruludur. Bu serencamda âşığın sevgili ile iletişimini sağlayan mekânlardan biri de zevk mahfili olan meyhanedir. Meyhane, âşığın tek huzur bulduğu, ruhunu dinlendirerek gönül dünyasını gamlardan arındırdığı bir esriklik mekânı olarak pek çok şairin şiirsel söylemlerinde zengin tahayyül ve tasavvurlarla işlenmiştir. Bu tahayyül ve tasavvurlarda şair; meyhaneyi bir beylik makamı, bir taht ve sultanlık nişanesi olarak da algılamış, yaşadığı esriklikle şarabın kadim hükümdarı Cem misali âdeta bir meyhane hükümdarlığı kurmuştur. Bu hükümranlık “bezm” denilen şarap meclislerini bütün ihtişamıyla betimleyen mesnevilerde daha görünür olmaktadır. Ancak çalışmada mesneviler kapsamları geniş olduğu için ele alınmamış, sadece giriş kısmında Suphizade Feyzî’nin mesnevisinden bazı beyitler verilerek durum izah edilmiştir. Divan şairinin meyhane algısı rintlik üzerinden şekillenmektedir. İranlı ünlü şair Hâfız’ın irfanî boyuttan dünyevî boyuta doğru geniş bir perspektifte ele aldığı ve aşkın kaynağı olarak konumladığı bu algının çok çeşitli söylemleri bulunmaktadır. Melametten kaynaklanan bir rintce neşenin eşlik ettiği meyhane algılarında dünyevi ve gerçek anlamda şarabın konu edildiği sayısız örnek te bulunmaktadır. Bu kitap, meyhane algısının irfanî/manevî boyutlarını değil, dünyevî/maddî çehresini aydınlatmak amacıyla yazılmıştır. Bu bağlamda “rint-zahit, cennet-meyhane, mescit-meyhane” gibi ikilemli konularda meyhanenin dünyevî boyutlarını ya da niteliklerini çoğunlukla içerdikleri tespit edilen beyitler Kitap Tanıtım Bülteni kullanılmıştır. Bu örneklerin Divan geleeğinde çokça yer almalarına rağmen yeterince dillendirilmediği de bir gerçeklik olarak durmaktadır. Bu kitap, meyhane algısının bu boyutlarını, diğer bir deyişle dünyevi boyutlarını içermekte ve bu alandaki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Çünkü Hâfız’la ilgili Sudî şerhinde de görüldüğü gibi meyhane ve rintlik konulu beyitlerin tamamını tasavvufî boyutuyla değerlendirmemiz mümkün değildir. Onların gerçek anlamda şarabı ve meyhaneye adanmışlığı içeren örneklerinden de bahsetmek gerekmektedir. Aksi takdirde klasik şiirin geniş perspektifi ve şiirsel söylem dili de eksik bırakılmış olacaktır. Klasik şiirde şarap ve meyhane aşk istiareleri olarak da kullanıldıkları için, esere “aşka ve zevke adanmışlığın simgesi bir esriklik mekânı” adı uygun görülmüştür. Gerek kitabın içeriğine gerekse söz konusu beyitlere bakıldığında meyhane ve ona ait birincil zevk unsuru şarap ile şaraba dair diğer olguların (saki, kadeh, sürahi, küp, fıçı vs.) Divan şiirinin aşk anlayışı ile bağını kuran zevk unsurları hâlini aldığı ve bu yönde bir kullanıma sahip oldukları görülür. Bu yönüyle meyhane, dünyevi manada bakıldığında zevkin âdeta simgeleştirildiği bir mekân olma vasfını da taşımaktadır. Kitapta meyhane kavramı, giriş kısmında iç mekân ve dış mekân olarak fiziki nitelikleri ve görünümleri bağlamında detaylı anlatılmıştır. Bu anlatımlar Osmanlı meyhanelerinin hem tarihi geçmişini hem de meyhane algısının şiirsel söylemlerdeki karşılığı olan fizikî görünümlerini bütünleyen bir tarzdadır. Akabindeki kısımda meyhane konulu şiirlerin Arap hamriyat şiirlerinden kaynağını alan sonrasında Fars ve Divan şiirine geçen niteliklerinden bahsedilerek bu yöndeki algıların temeline inilmiştir. Emeviler döneminde sosyal hayatta yaygın hâlde yer alan meyhanelerin ve şarap içme niteliğinin, Abbasi asrında zirveye çıkarak Ebû Nüvâs’la tür boyutuna ulaşmasındaki niteliklerin, Fars ve Türk Divan şiirindeki müşterek ve orijinal yönlerinden de bahsedilerek konunun tarihsel ve şiirsel temeli pekiştirilmiştir. Kitap bu yönüyle meyhane algısının Arap şiiri temelli kaynağına vurgu yaparak müşterek ve orijinal duygu durumlarının her üç kültürdeki gelişimsel çerçevesini de gözler önüne sermektedir. Bu tarz anlatımlarla kitap; meyhane ve şarap şiirleri ile ilgili tarihsel ve şiirsel temeli bütünlemekte önemli bir aşama kaydetmektedir. Bakıldığında bu konuda da literatürdeki çalışmaları bir araya getiren bir bütüncül tarihi ve şiirsel perspektif çizmekle alana önemli katkılar yaptığı görülebilecektir. Kitapta Arap ve Fars şiirinden farklı ve orijinal olarak dillendirildiği görülen çok sayıda ifade biçimlerinden de bahsedilmiş, bu olgular mukayeseli olarak ortaya konulmuştur. “Kadehin menekşe misali sunulurken eğildiği anın sakinin gümüş kemer takılı bileğinin şarap testisine doğru yöneldiği açı ile birleştirilmesi, güneşin aydınlığının sakinin sunduğu şarabın hararetini geride bırakacak bir duygu durumu ile iletilmesi, şuh sakiyi, sunduğu şarabın akıcı niteliğinde su gibi yemek imajı, meyhane müdavimlerinin izdihamından şarap küpünün şişkinliğine dönüşen meyhane tahayyülü, şafak ve gökyüzünün şarap ve kadehine verdiği aydınlık ve parıltının renk uyumunun hem şarabın kadehteki dönüşümünün hem de âşığın bu devr-i daime olan tutkunluğunun işareti olması, tüm ışıkları, şarabın verdiği hararette bütünleyen kadeh imajı şarap kadehindeki kabarcıkların köpürüp coşmasında gönül çekici şarabına nazar değmesinin rolü bulunduğuna dair algı, mezenin gül renkli şaraba katılarak onun acılığını giderici rol üstlenmesi, sahil meyhanelerinin denize doğru uzayan yapısının, bir dilberin dudakları misali görünmesi, meyhanelerin kapanmasının değirmenlerdeki suyun kuruması, ayakların yıkanması ve tavşanların yatağını değiştirmesi imajıyla ifade edilmesi gibi sayısız farklı ve orijinal teşbih mukayeseli olarak sunularak meyhane algısının müşterek kültürdeki ve söylemlerdeki farklılığı gözler önüne serilmiştir. Bunlar kaynağını Arap ve Fars şiirinden alsalar da Divan şiirine özgülükleriyle Osmanlı sahası klasik şiire zenginlik atfeden estetik söylemler olarak görünür kılınmışlardır. Kitap giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde meyhane algısının klasik şiirdeki tasavvur ve tahayyülleri ile ilgili hemen her konuyu içerecek bir altyapı sağlanmıştır. Fetih ve şifa bulma, rintlik ve hükümranlık, huzur ve esenlik köşesi olması, dünyevileşme ve yaşama bağlılık olgusu, kutluluk ve cennet mekân tasavvuru, meyhane müdavimliğinin tutkulu yönleri ve kozmik unsurlar olarak pek çok tasavvur ve tahayyül bu bölümde Arap ve ağırlıklı olarak Fars şiirinden örneklerle müşterek olarak dillendirilmiştir. Bu ifadelerle tabiri caizse meyhane tasavvur ve tahayyülleri ile ilgili hiçbir kavram dışta tutulmamıştır. Bu yönüyle kitap “meyhane ile algıların toplu bir envanteri” ile “bütüncül meyhane tasavvurları”nı bir araya getiren kaynak hükmünü almıştır. İkinci bölümde ise birinci bölümdeki tasavvurların saki, şarap küpü, sevgili, kadeh, nukl/meze, musiki, duhter-i rez ve meyhane müteradifleri bağlamında ifade biçimleri yine toplu hâlde bir arada sunulmuştur. Böylece meyhane ve onunla ilgili bütün kavramların Arap-Fars ve Türk şiirindeki müşterekleri, benzerlik ve orijinallikleriyle gözler önüne serilmiştir. Böylece interdisipliner alanı bütünleyen mukayeseli bir “meyhane” kitabı oluşturulmuştur. Bu da alan için bir yenilik olmaktadır. Üçüncü bölüm ise meyhane ve şarap yasaklarına ayrılmıştır. Bu durum, meyhanenin dünyevi boyutlarını daha görünür kılan söylem biçimlerini içermesiyle dikkat çekmektedir. Çünkü meyhane müdavimi olarak pek çok şairin, dini günlerde meyhanelerin kapanmasına bile içerlenen bir ruh hâliyle söylemlerini dillendirdikleri, meyhane ve şarap yasaklarına kuvvetli bir eleştirel tutum takındıklarını görmekteyiz. Bu durum şiirsel söylemlerde de görüleceği üzere meyhaneni aşka ve zevke adanmışlık olgusu temelinde ön plan çıktığının delili olmaktadır. Osmanlıda şairlerin toplanarak çeşitli sohbetler icra ettikleri bir alan olmasıyla bir nevi bir ilim mahfili yerine geçen, diğer yandan şiirin ikinci önemli temi “şarap” ile ilgili zengin bir kavram dünyasını içermesiyle de ön plana çıkan meyhane, sayısız teşbih ve tahayyülle belirmektedir. Kitap ile bu teşbih, tahayyül ve tasavvurların hem tarihi hem de şiirsel temelleri görünür kılındığı gibi, sayısız meyhane ve şarap kavramı da verilerek Divan şiirinin meyhane algısını bir nevi tamamlayan bir kaynak oluşturulmuştur. Bu oluşum, alanda eksik kaldığı görülen “dünyevî” nitelikle bağlamında ele alınmış, meyhanenin zevk mahfili olma ve sosyal hayata bir haz ve yaşam mekânı olarak yansıyan hemen bütün yönleri dillendirilmiştir. Bu anlatım ve dillendirmelerin Arap-Fars şiirinden alınan etkileri de ortaya konulmasıyla Divan şiirinin aşka ve zevke adanmışlık sembolü konumunda olan meyhane kavramı derli toplu gözler önüne konulmuştur. Bazı eksiklerin okuyucular ve alanda çalışan araştırmacı ve hocalarımız tarafından yapıcı eleştirilerle olumlu karşılanacağı ümüt edilmektedir.