Bütün vücudundan buzlar akıtan bir raşe ile titriyordu.
.... Ve bunları kabul etmek lazım gelecekti. Bunları reddedemeyecekti. Ne salahiyetle? Firdevs Hanım’ın kızı değil miydi? Kocasının evinden kovulmamış mıydı? Bu hayat-ı zillet boynuna dolanmış bir zincirdi ki onu boğuncaya kadar sürüklemek icap ediyordu.
Kollarını uzatarak güya boğazını sıkmak üzere uzanan bu zinciri atmak istedi. Her şeye, her şeye, hatta ölüme katlanacaktı, yalnız buna değil...
Merdivenden birisi iniyordu. Titredi. Belki kocasıydı. Hayır, bu Behlûl’dü ve onun karşısında durdu. Ona perişan, mecnunane gözlerle bakıyordu. Birden boğuk bir sesle:
— Ben gidiyorum, dedi. Tehlikeyi ancak Nihal’in odasından çıkarıldıktan sonra hissetmişti. Bu vaka ile her şeyin meydana çıkacağını ancak o zaman anlayarak birden karar vermişti: Buradan kaçmak!..
Bihter, kilitlenmiş dişlerinin arasından:
— Alçak, dedi. Behlûl ona yaklaştı, gözlerini gözlerine sokarak: Ne için? Siz, yalnız siz sebepsiniz, diyordu. Her şey pek güzel bitmek mümkün iken...
Firdevs Hanım`ın kötü şöhretinin gölgesinden kurtulma umudu ile sığınmış olduğu Adnan Bey yalısı Bihter için hiç beklemediği bir esaret zindanı olmuştur. Yalının şaşaalı duvarları arasında fıtratının gereği kaçamadığı tutkusunun derin yalnızlığı ve çaresizliği içinde sürüklenmiştir Firdevs Hanım’ın kızı olmaklığa. Bihter’in hikâyesi onun özgür iradesiyle kaderi arasındaki ince çizgiyi sorgulatır yıllardır okurlarına…