Duygular mı üretir insanlığımız mı yoksa tutkularımız mı belirler aşkımızı?
Merakın içinde gizlidir hep parçası olduğumuz sevdiğimize sıkı sıkı sarılmak, aşkı yakalamak.
Nedendir hep tanıdıkça anlarız kişileri, öğrenmenin ve bilmenin hayranlığını ve fırsat verildikçe kurtuluruz şüphe etmekten, sıradanlıktan ve tek başımıza kalmaktan.
Öncelikle yaratıcı olmalı, yeni şeyler söylemeli insan ve kendisine kapılarını açacak öyküsüz ve müziksiz bırakmayacak ruhunu etkileyecek bir aşkın parçası olmalı.
Etrafındakiler arasında ayırım yapmayan, ötekileştirmeyen ve doğruluğundan hiç şüphe etmediğimiz hatta cesaretimizin kırılmaması için elinden geleni yapan, güçlünün gücünden korkmamamız gerektiğini tembihleyen, hayal kırıklıklarına aldırmadan başkaldırmayı öğreten birisine…
Sevmek söz konusu olduğunda uğruna ödenmesi gerekenlerden kaçınmayan, etrafta kimseyi bulamadığımızda hiçbir saat ve zaman gözetmeden ulaşabileceğimizi bildiğimiz, avutmak için değil feda olmak için koşan birisine…
Yeni kapılar keşfettikçe bizi aydınlatacak, gücümüz ve zekâmız yetmediğinde bizi ışıklandıracak birisine…
Bir fikre kulak verirken heyecanla, nükte ve neşesiyle dinleyerek isteklendiren bir sevgiliye, bir aşka, bir Yörük kızı Kübra’ya.
Aşkımıza sevgimize ve benliğimize en yakın sultanımıza, dinledikçe gözlerimizde büyüyen, elini uzattığında kalbimizin cesaret ve uğruna yok olma kapılarını açan bir sevgiliye, kalbin yarısına ya da evimizin prensesine...