İnsan her ülkede doğabilir, farklı ırklardan olabilir, farklı dinleri görüp, öğrenmiş olabilir… Ben İslam’ı kabul etmiş, ırkının Türk ve ecdadının Osmanlı olduğu Türkiye’de doğdum. Ben, doğruların fazlaca olduğu ve üstüne fazla bir şey eklemeye gerek olmayan zenginlikleri yaşayarak, mirasyedi gibi çabalayan ve bu çerçevede sömürülme gayretiyle sınanan bir coğrafyanın bireyi oldum. Özümü yansıtmayan müzikler, sinemalar, sanatlar, döğme ve dudak altı küçük sakalına kadar, atalarımın asla kabul etmeyeceği kültürleri kabul etmeye zorlandım. Bu yüzden vücudumda sağ ve sol birbirinden ayrıldı, bu yüzden dinim Alevi-Sünni tartışmasıyla yarıldı, bu yüzden Türk-Kürt gibi halkında olmayan bir etnik çatışma gündeme oturtuldu. Her onlukta darbeyle, gayelerine kısmen de olsa ulaştılar. Fakat neyse ki kimliğimizin safi özünü çabucak keşfedip, uzaklaştık bu tür şer odaklarından, tam bir mirasyedi gibi olmayıp, aklıselim davranarak hemen özümüze döndük çok şükür.