Hayatını, ermişlerin yaşamını yazmaya adamış bir genç kadın, Kuzey İsveç’in küçük bir kasabasında konferans vermeye davet edilmiştir. Genç kadının, organizatörler tarafından görevlendirildiğini sandığı bir adam, geceyi geçirmek üzere evine davet eder onu, karla kaplı kırların ortasında tek başına bir eve... Genç kadın, artık, kanserden ölmekte olan, Hadar adlı bu garip adamın tutsağına dönüşmüştür. Ancak şeker düşkünü ve kalp hastası kardeş Olof’un ortaya çıkmasıyla bu tutsaklık katmerlenir ve genç kadının tutsaklığı, iki kardeşin varlığı ya da ölümü arasında ikiye bölünür. Karlar altında, dünyadan soyutlanmış bir ortamda, bu "tutsak", iki kardeş arasında bir habercidir artık: Birbirine karşı, aşktan da güçlü, uçsuz bucaksız bir kin duyan iki kardeşin boğuntularının sözcüsü olur. Çağdaş İsveç ve İskandinav edebiyatlarının en büyük yazarlarından, İsveç Akademisi ve Nobel Edebiyat Ödülü Jüri üyesi Torgny Lindgren, bu kısa ve çarpıcı romanında Habil ile Kabil öyküsünün modern bir yorumunu yapıyor. Yazar, ölüm felsefesi ekseninde insanın yabancılaşmasını sergilerken yarattığı üç kahramanın (ermiş, kurban ve cani) trajik öyküsüyle gözlerimizi kamaştırıyor.