Hasan, gözlerini belirsiz bir noktaya dikmiş, sessizce dinliyordu.
*Annem çok zor günler geçirdi. Geceleri yatağında onun sessiz sessiz ağladığını duyardım. Çocuk aklımla o zaman bunlara pek aklım ermezdi. Kocası tarafından bir çocuğuyla terk edilmiş bir kadın olarak onu, yaşadıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Onun bu hale gelmesinde en büyük suçlu babamdan sonra benim.
Şimdi aynı şeyi bana kızım yapsa -derin bir iç çekti- bilmiyorum ne yaparım? Nasıl dayanırım?*
Kısa bir süre sessizlik oldu. İkisi de aynı anda Hasan’ın yanan parmaklarına baktılar.
*Annem sana bunu yaptığında aklının yarısını yitirmişti.* dedi Ayşe.
Hasan hala susuyordu. Acı bir susuşla susuyordu.
*Benim yanarak öldüğümü duyunca senin parmakların gelmiş aklına. Günlerce bunun pişmanlığıyla kıvranıp ağlamış. Ondan sonra da aklını iyiden iyiye yitirmiş.*
Çantasından çıkardığı kağıt mendille gözlerinin yaşını sildi. Diyecekleri bu kadardı. Ondan annesini affetmesini istememişti, isteyemezdi. Buna hakkı yoktu. Ona sadece durumu anlatmıştı. Artık affetmek de, affetmemek de Hasan’a kalmıştı.