20. yüzyıl başlarken, Trans-Kafkasya; Azeri`si, Ermeni`si, Gürcü`sü ve daha nicesiyle, farklı dinlerin yaşandığı, farklı dillerin konuşulduğu, Aras ve Kura nehirlerinin gizemiyle, iç içe dokunmuş rengârenk bir Tebriz halısı gibi, görkemli ve gösterişliydi. Ancak birden bire her şey değişti. Sanki Prometheus`un Tanrılardan çaldığı ateş, eşi benzeri olmayan bu güzelliğin orta yerine düşmüştü. Bin bir emekle örülmüş etnik ve siyasi dengeler altüst oldu.
Bir yandan, son nefesini veren Osmanlı, Rus ve İran İmparatorlukları, bir yandan Fransız Devrimi`yle doğan, halkların etnik duygularını Şeytani bir marifetle baştan çıkartan ulus-devlet ülküsü ve nihayet sosyalizmin doğum sancılar...
Kendi devletlerini kurma telâşına düşen etnik milliyetçilerin yüreklerinde taşıdığı coşkulu heyecan ve mantığın yok olduğu hezeyan sarmalı içinde boğulup kalan masum aşklar, sıradan insanların yaşam mücadelesi ve ebedi gerçekliğe ulaşmak için insanın evrendeki varoluşunu sorgulayan manevi kurtuluş arayışları Bu kitap sizi tarihin dönüm noktalarından birine, hayallerin ve ümitsiz duyguların aynı anda yaşandığı trajik bir döneme davet ediyor.