Her şeyi geride bıraktığımızı düşünürken geçmişin izlerinden kaçmak mümkün mü?
“Kendimle saklanıp ebe olmak isteyen de bendim, kaybolmak isteyen de…” diye başlar Süveyda hikâyesine. Annesinin ölümü ve hayal kırıklığıyla sonlanan evliliğinin ardından, artık kendisinden başka kimsenin kalmadığı baba evine, hayallerini umutsuzluğa teslim ettiğini, her şeyin bittiğini düşünerek geri dönmüştür. Ta ki asıl gerçeğin yıllar sonra açtığı tozlu kapıların ardında olduğunu anlayana kadar.
Yüreğinde aşk olanlar, sevdayı tadanlar, zaman içinde kendi topladıkları taşları zengin ve mutsuz olanlar, en değerli mücevherlerini sonsuz mutluluğa ermek için attılar o kuyuya. Sevda çeken kalplerin, mutluluk dileyenlerin, irili ufaklı rengârenk dilek taşlarıyla doldu kuyu.
Luver ve Eruva’nın aşkı dileklerle buluştu, o kayalıklarda tekrar tekrar kavuştu. Gölge olup gecenin karanlığında yıldızlara yükseldi.
Peki, kara dumanın azınlık uşaklarına ne mi oldu?
O da hikâyenin içinde gizli…