Jülide ve Çiçek Göçmen kızlarıydı.Aile,geçmişinin anılarını,taşıyabildikleri eşyalarının arasına yükleyip Bursa `ya göçmüşlerdi.Selanık` ten Silistre `ye bağlar kurmuş ,oralarda azınlık,buralarda göçmen denilen insanlardı.
Jülide ,babasının üzerine geçirdiği görünmez kafesle büyümüş; şarkılarını, umutlarını ,hayallerini ancak kendisine söyleyen romantik bir genç kızdı.Bursa `dan İstanbul` a özgürlükten korkarak özgürlüğe gidiyordu.Hayalindeki aşkla tanıştığında,söyleyemediği duygularının kilidini kırmaya çalışırken,yaşamın sert fırtınasıyla kırbaçlanacağını da öğrenecekti.Öyle ya, gökyüzünü kucaklayan modern rezidanslarda, doğunun sert törelerinin hala yaşadığını bilebilir miydi?
Çiçek ," İş faşisti" lakabı takılacak kadar sert görünen,başarılı bir iş insanıydı ama evinde açık yarasını dağlamak için savaş veriyordu ."Olamaz! diye bağırdım. Et parçaları avuçlarıma doluyordu. Et parçaları! Bebeğim, düşlerim,hayallerim,umutlarım et parçalarıyla avuçlarımdaydı. Ölmenin öbür adı neydi ? Neydi duyuramadığım çığlıklar!" "Ölüm bizi ayırana dek" diyerek evliliğini mühürlediği erkek, gerçekten o büyüyü sürdürmeyi başarabilecek miydi?
Sumru,Jülide ve Çiçek` in yaşamını geçmiş zamanlardan izleyerek onları gölgeliyordu.Sınır tanımayan aşkı,berrak sesiyle yıldızlara uzayacağını sandığı Bergen olma hayali, ihtirası, sakatlığından tüm insanları suçlayan kini,acısı,entrikaları ve terk edilişi... Terk edilen yalnızca kendisi değildi; düşleriyle evreni doldurduğu hayal kelebekleri de gece karanlığında eriyerek bataklığa gömülmüştü.Sumru bilinç sıkışmışlığının dağılmasıyla kendisi,kendisinden kopmuştu. Her genç kızı düşürecek yaşamının trajik sonu ,Julide ve Çiçek` in yaşamını nasıl mühürleyecekti?