Aniden bastıran sağanağın kalbine, korunun derinliklerine doğru koşturan bir çocuk var orada. Serseri bir kurşun bu körpe teni delip geçiyor ve tiz bir çığlık yükseliyor gürgen ağaçlarının nemli dalları arasından. Avcıların avı, annesinin dermansız yarası, kardeşininse dinmek bilmez nefretine dönüşüyor kandan ve yağmurdan sırılsıklam olmuş çocuk bedeni.
Sylvie Germain Amber Gece`de, Gecelerin Kitabı`nın emaneti Péniel ailesinin destansı, tılsımlı yazgısına taze bir soluk üflüyor; öfke ve kör nefretin yalınayak giriştiği amansız mücadele sızısı derin, anısı kutsal bir iz bırakıyor. Küllenmeye yüz tutmuş intikamın koru harlanıyor; uyanmakta olan Paris sokaklarında kopan feryat ıssız taşrada yankılanıyor, cinayetten aşka uzanan hercümerç içinde boğuluyor.
Bir katil lazım, bir de ölü... Peki ama büyü ve gerçeğin çıkmazında, hırsla, kinle ateşlenen nihayetsiz ıstıraba, kanı kurumamış yaraya avuç açıp kulak vermek mümkün mü?
Márquez`in Yüzyıllık Yalnızlık`la edebiyat tarihine bağışladığı sonsuz lanete karşı bir büyübozumu...