Bildik bir ülkenin, tanıdık bir şehrinde bu hikâyeye konuk ettiğimiz karakterler için hayat; zorlu, acımasız ve ağır aksak ilerlerken, yine aynı hayat; birçok zamanda, birçok yerinden ve birçok kez enine boyuna kırılır. Bu kırılmalar sonucunda, kimi korkar, kimi endişelenir, kimi fırsat yaratmaya, kimi güzellikleri bulmaya çalışır ve kimi de ölür.

Toplumun farklı katmanlarından tesadüfen bir banka şubesinde bir araya gelen bir grup insanın akla gelmeyen, es geçilen, üzerinde durulmayan hikâyeleri anlatılırken aynı anda bir salgın haberi gelir ve bir soygun gerçekleşir. Bu süreçte yaşanan korku ve peşinden gelişen değişen ve savrulan hayatlar…

Her basılan tuşun, her atılan adımın, her söylenen sözün, her öpülen yanağın, her atılan kurşunun, her kesilen nefesin otorite tarafından kontrol edildiği bir süreç... Bu salgın ve soygun olayının izini süren Gazeteci Umur bir akşamüzeri egemen güçlerin kurbanı olur. Ama ne ölüsü ne de dirisi ortada yoktur. İş arkadaşları, dostları, ailesi ve ev sahibi Umur diye birini tanımaz, varlığına inanmaz, o sanki hiç doğmamış hiç yaşamamıştır, hiç yazıp çizmemiştir. Sadece Umur’un nişanlısı Eylem ve arkadaşı Barış yaşananların farkındadır ve bu olayın peşine düşerler.

Gücü elinde bulunduran otorite büyük bir soygun yapar ama ne bir suç vardır ortada ne de suçlu… Gazeteci Umur öldürülmüştür ama ne cinayet vardır ortada ne de Umur’un bedeni…