"Sehpanın üzerinde duran çantaya baktı. içinden dışarı sarkan kablolara takıldı gözü. O kabloların bağlı olduğu düzenek zamanı geldiğinde kendı de dahil kim bilir kaç masumun sonu olacaktı. Sonraki güne yapacak işleri, gidecek yerleri, arayacak sevdikleri ve umutları olan birileri beklemedikleri bir anda acımasızca kopartılacaklardı hayattan."
"İnsan ne kadar gözü kara, attı mı manulda kül bırakmıyor görünse de iş ilişkilere, maddeyi geçip ruha ulaşmaya geldiginde hepsi iflah olmaz korkaklar olup çıkıveriyorlardı. Dışlanmaktan, reddedilmekten, hata yapmaktan, diğerlerinin deneyimlennden, geçmişten veya gelecekten çekinen, ürkek birer çocuk haline bürünürlerdi."
"Yolunda gidiyordu işler ama Orhan`ın sabırsızlığına ve heyecanına karşın daha yavaş davrandığını düşündüğü Eda sıkıyordu canını. Belki de ağırlığından çok umarsızlığı kızdırıyordu Orhan`ı. Evet, o kayıtsız tavırları sinirlerini bozuyordu.
Tam ayrımında değildi durumunun ama kadına karşı yok yere celallenmesi, öfke ile bilgisayarını kapatıp başka işlere dalması bilinçaltında beklediği ilgiyi göre-memesindendi aslında."
"Aşk, geldiği zaman tamamen ele geçirirdi insanı. Öyle böyle değil hem de tam bir teslimiyet altına alırdı. Kaçacak yer bırakmadan, bir oh diyemeden, hiç boşluk vermeden çepeçevre sarardı hayatını tutsak ettiği kişinin. Düşünmesine Izin vermezdi, görmesine, duymasına, bilmesine, anlamasına da. Esir aldığı fani bir tek ona inanırdı; ne derse, ne gösterirse oydu Aksi mümkün değildi hiç. Hamisi, sahibi, otoritesi, amıri, öğretmeni, yol gösteren`, kurtarıcısı, katil`, kahramanı her şey o olurdu, ondan gayrısı yoktu. Hükmü geçmezdi başkasını"