Kahverengi benekli inek en öndeydi. Diğerlerinden hayli zayıf olduğu için daha hızlı yürüyordu. Hepsi de, düştüğünde yayılıp, bir tencere kapağı haline dönüşen dışkılarını, tozların üstüne saça saça ilerliyorlardı. Güneş kızıl bir tepsi halinde, kavrulmuş toğrağın üstüne alev kusuyor, ineklerin ayaklarından yükselen toz bulutu insanın genzini yakıyordu.
Hasibe, ineklerin otuz metre kadar gerisinden geliyordu. Ter içindeydi. Gözleri ineklerin kıçına takılıp kalmıştı sanki; ne tepede kavuran sıcağa, ne dalları tozdan bembeyaz olmuş ağaçlara bakıyordu. Yüzü ter içindeydi ve kara pamuklu koltuk altlarının terden ıslanan kısımları, koyu bir leke halinde beline doğru iniyordu.
...