Gizem, anne ve babasının meslekleri nedeniyle yaklaşık altı ayda bir şehir değiştirmek zorunda kalan biriydi. Yani diğer genç kızlardan tek farkı, göçebe bir hayata sahip oluşuydu… en azından o öyle sanıyordu. Bu konuda yanıldığını, Bursa’dan yaşayacakları yeni şehir olan İstanbul’a giderken anlayacaktı. Yolculuk esnasında duyulan silah sesleri, ebeveynlerinin kendisinden sakladığı sırlardan oluşan dağın sadece görünen kısmıydı.
Gizem, öz anne ve babasını aslında hiç tanımadığını fark ettiğinde, artık kimseye güvenemeyeceğini anlamıştı. Peki bundan sonra ne olacaktı; ailesinin izinden mi gidecekti, yoksa öğrendiği sırları ve kafasındaki soru işaretlerini hafızasının kuytu köşelerine atıp, bunlar hiç yaşanmamış gibi normal hayatına devam mı edecekti? Onca kaosun ortasında
bu soruya cevap ararken, yanlış zamanda yanlış yerde bulunan bir delikanlının, o gün olan her şey gibi hayatına girmesi de olayları
iyice içinden çıkılmaz bir hale getirecekti.
Kaderleri birbirlerini tanımadan yıllar önce kesişmiş iki gencin hayatta kalmak için çıktıkları yolculuk, ülkeleri adına hiç düşünmeden
can verebilecek bir grupla karşılaştıklarında beklenmedik bir şekilde yön değiştirecekti.