Tanrı Dağlarının eteklerinde kurulan Leylek Obası, beylerinin üçüncü çocuğu için hazırlanan ‘toy’un sevincini yaşayamadan Hulagu ve çetesinin hain planlarıyla bir yangın yerine dönüşüvermişti. En büyük yangın da Günçiçek Hatun’un yüreğine düştü. Günçiçek Hatun, bu yangın yerinden çıkmayı başarıp bir mağaraya sığındığında parlayan bir çift kızıl gözle karşılaştı. Destansı bir anlatımla bize Ötüken’in kapılarını aralayan yazar hem geçmişe bir ışık tutuyor hem de düşmeyen aksiyonla soru işaretlerini zihnimize kazıyor. Atalardan miras kalan asla terk edilmeyecek kutsal bir yurt toprağı, alınacak bir ‘öç’ ve hainlikte sınır tanımayan sayısız düşman vardı. Peki, ‘öç’ alacak yiğit ne zaman ortaya çıkacaktı? Börüler, düşmanın planlarını bozabilecek miydi? Börü, çakalların pususuna düştüğünde nasıl kurtulacağını değil, nasıl öç alacağının hesabını yapar.