Bu eseri yazmamın nedeni iki asırdan beri bilim adamları ile din adamlarının birbirlerini anlamaması ve birbirleri arasındaki çelişkileri, fikir ayrılıklarını gördüm ve dedim ki *Neden bu düşmanlık ve birbirinizi anlamama?*. Üniversite çağımdan (1970’lerden) bugüne 50 seneden beri, bu iki farklı düşüncenin adeta düellosunu seyrettik. Daha fazla seyirci kalamazdım. Çünkü gelecek yeni nesli daha fazla oyalamalarına izin veremezdim. Biri kafanın hocası; diğeri de kalbin hocasıdır. Aslında bu ikisi de bir bütündür. Çünkü aklın nuru, fünun-u medeniyedir (yeni fenler, müspet ilimler). Kalbin ziyası ulûm-u diniyedir (dini ilimler Kur’an, Hadis, Fıkıh, vs.). İkisinin izdivacından hak ve hakikat doğar. Talebeler etrafında pervaz eder. Ayrılıklarında ise üniversite hocalarında Allah (c.c.) hakkında şek ve şüphe doğar, din hocalarında ise taassup başlar. İşte bizler bu taassupla şüphenin acısını çekiyor, âlemi İslam’da menfi yetiştirdiği meyvelerini görüyoruz. Bu ikisini barıştırırsak kalp ve kafayı beraber okursak mükemmel bir vücut yani yeni nesil, kafası çalışan ve kalbi mutmain olmuş bir nesil meydana gelecektir ve insanlık huzura kavuşacaktır.