Günümüz koşulları tarihe herhangi bir biçimde iz bırakmış insanların bu izlerini takip etmek ihtimalinizi oldukça zorlaştırıyor. Kişilerin sadece yaşam öykülerine odaklanılarak bu izlerin takip edilmesi kolay ama daha az verimli bir girişim. Şairlerin veya yazarların dünyada neye dikkat kesilmiş, onu nasıl yaşamış ve nasıl aksettirmiş olduğu bilgisine sahip olmak onu tanımak için verimli bir bakış açısı geliştirmemize yardımcı olabilir. Alaeddin Özdenören’in hayatı, eşyayı ve dünyayı nasıl algıladığı ve bizim bu çerçeveden ne anlayabileceğimiz düşüncesi bu biyografi çalışması gayretinin esas nedenidir.
Maraş’ta bir gazetenin kültür-sanat sayfasını hazırlamaktan şairlik vasfına uzanan kimliğin bir imkânı olarak da okunabilir onun biyografisi. Bu biyografinin yazımını zorlaştıran durum ise belki de Alaeddin Özdenören’in hayatını da büyük ölçüde ifade eden kavramlardır: sükût ve yalnızlık.
“Alaeddin’i en iyi merhum Ramazan Dikmen’in şu mısraları anlatıyor: “Yine dalgın. / Yine baştan ayağa ızdırap./ Yine delikanlı./ Yine rind./ Yine yanık bir şair olarak./ Alaeddin ağabey.” O, her zaman dalgın, yalnız, mustarip ve yanık bir insandı. Yalnızlık, bir bakıma içe gömülmüş olmayı tazammun eder. Alaeddin’de bu öylesine belirgindi ki, âdeta zuhurunun şiddetinden gaipti diyebilirim.”
“Hayata erken atıldı, daha lise sondayken vekil öğretmenlikle memurluk serüvenini başlattı. Şiirin ne olduğu üzerine fikri yokkenden başlayarak şiir yazıyordu. Belki bir arayış içindeydi. Ama aradığı neydi, bilemem. Menziline, maksuduna ulaşmış mıydı, onu da bilemem. Ama ona düşen aramaktı, bunu söyleyebilirim. Aramakla bulunmaz ama ancak arayan bulur: kadim fehva... Kimse kendi yalnızlığını aramaz. Ve yalnızlık aramakla bulunmaz. Yalnızlığın içine düşülür, o kadar. Arayış sürecinde başkasının alay konusu olmak işten bile değildir. Leyla’sı neydi, kimdi, bilemem...”
“Benim gözde yazarlarım, beni yazmaya kışkırtanlardır. Alaeddin de artık o gözdelerimin arasında yerini almış bulunuyor. Okumaktan usanmadığım, usandırmayan; bilakis yeni okumaların önünü açan yazarlarımın arasında o da müstesna bir yer tutuyor…”