Akıl ve tutku arasında hassas bir uyumun kurulması ve böylece gerçek mutluluğa erişilmesi için ipuçlarının verildiği bu sürükleyici romanda Austen, eseri boyunca, bu ikisi arasında bir denge kurmak ister.
Başkahramanları Elinor ve Marianne Dashwood olan iki kız kardeşin şahsında bu denge yer edinir. Elinor Dashwood hareketlerinde gerçekçi olmaya özen gösterir. Duygularına kapılmamak, tutkularını dizginlemek, sağduyulu hareket etmek onun için bir yaşam biçimidir. Kardeşi Marianne ise ablasının aksine duygularının önünü olabildiğince açan, tutkularıyla yaşayan bir kızdır. Birbirinin neredeyse tamamen zıttı olan bu kız kardeşlerin karşılıklı müdahaleleri, öğütleri, tavsiyeleri ise diğer taratan hep ön yargıyla karşılanır. Sonuçta da mutsuzlukların ve ihanetin kapıları açılır…
(...) Fakat öyleydi. Bir zamanlar ısrarlı bir gururla hayal ettiği gibi karşı konulmaz bir tutkuyla âşık olup kurban gitmek yerine, sonrasında aklı başında ve daha sakin olduğu günlerde karar verdiği gibi sonsuza dek annesiyle kalıp mutluluğu yalnızca içine kapanmakta ve okumakta bulmayıp, on dokuz yaşına yeni bir münasebete yelken açmış, yeni görevler altına girerek, yeni bir eve yerleşmiş, birinin karısı, bir ailenin ve bir köyün hanımı olarak buldu kendisini.