Akıl Çağı’nda Thomas Paine kurumsallaşmış dini ve Kitabı Mukaddes’in meşruiyetini sorgular, deizmi felsefi açıdan tartışır. Hıristiyan Kilisesinin yozlaşmış bir yapı olduğuna ve siyasal iktidar elde etmek için çabaladığına işaret eder. İnsanların vahiy yerine aklın peşinden gitmeleri gerektiğini, mucize diye bir şey olmadığını ve Kitabı Mukaddes’in tanrısal esin içermeyen sıradan bir metin olduğunu öne sürer. Paine’e göre, sorgulanamayacak hiçbir şey yoktur, özellikle de din sorgulanmalıdır. O Newtoncudur, yani evrendeki her şeyin, hatta Tanrı’nın bile evrenin yasalarına tabi olması gerektiğine inanır.
Her şeyin yasalara tabi olduğu evrende mucizeye ve vahye yer yoktur. Tanrı evreni yasalarıyla birlikte tasarlamış ve yaratmıştır ama artık ona ne vahiyle dolaylı olarak ne de iradesiyle doğrudan müdahale edebilir. Kimilerine göre Akıl Çağı ile Paine deizme yeni, saldırgan ve açıkça Hıristiyanlık karşıtı bir renk katmıştır. Döneminin eleştirmenleri onun söylemini *kaba* ve *saygısız* bulmuştur. Yazarın bu tür eleştirilere hedef olmasının sebebi mesajını toplumun her kesimine ulaştırmak istemesidir.