Kocaman aynalı gözleri vardı İsrafil’in, yanaklarında oynaşan gamzeleri ve dudaklarının üstündeki küçücük çukurluk abgûn birer leke gibiydi. Teni ne esmer ne de sarışın, olsa olsa saydamdı...
Baktığı her şey suluboya bir resim gibi akardı gözlerinde; rengi sarı, denizden uzak bozkırlar gibi zamansızdı. Onu doğuranın deniz suyuyla yoğrulmuşluğuna karşın rüzgârdandı hamuru. Fakat yine de mayıs çayırları gibi durgundu ruhu; zamanı hiç kovalamaz, çocuklara özgü taşkınlığı taşımazdı bacaklarında.
Deniz Gezgin, Ahraz’da rüzgârın dövdüğü bir kıyı kasabasında, toplum dışı kalmış Adile kadın ile suya doğan, doğanın dilini konuşan ahraz çocuk İsrafil’in hikâyesini anlatıyor. Söylenceler, mitoslar kadar yakın tarihin izlerini de taşıyan bu benzersiz romanda, İsrafil sokak ile deniz arasında, sınırlarda yetişip kendi gibi ayrıksılarla, diğer canlılarla dostluk kurarak, dayanışarak büyür.
Gelgelelim sahilde zor durumdaki iki yabancıyla karşılaşması içinde farklı duygular uyanmasına neden olur. Ne var ki koruyup destek olmaya çalıştığı bu yabancılar oraya sonradan yerleşmiş kasaba halkının huzurunu kaçırır. Huzursuzluğun kısa sürede kargaşaya dönüşmesi üzerine, düzenin yeniden sağlanması için birilerinin bedel ödemesi gerekir.