Ahmet, kendiyle konuşuyor. Kopan terlikler, damlayan banyolar, saat sesleri gibi gündelik yaşamın küçük kıyametleri içinde yapamadıkları, yapılmayanlar, keşke olsaydılar sarıyor gününü, gecesini. Denmeyen bir ‘merhaba’dan yola çıkıyor, devamını getiriyor. O ‘merhaba’ bir gelseydi, neler neler gelirdi devamında. Aklı da yüreği de hep devamında… Söylenmemiş ve olmamışlıklar… İçeride çağlayan nehirlerden dışarıya sıçrayan sadece bir su damlası. Ahmet, aslında günümüzün ortalama bir şehir insanı. Başlamayan diyalogların, içinde başlayıp sürdüğü -ama asla noktalanmadan- virgüllerle biteviye devam ettiği, asosyallik mi, aşırı sosyallik mi tanımlanamayan; iletişimsizlikleri ‘içsel’ bir iletişimle sürdüren bir modern yahut postmodern Ahmet. Akıllı olmak için çok deli, deli denemeyecek kadar da akıllı, ciddi, vakur…
İsa Balcı, eserinde aklının iplerini salmış, tekrar ele almaya da çalışmadan, bizi sadece seyre ortak olmaya çağırıyor. Ahmet, kitabı eline alanın kendi ismini verip de öylece bir oturuşta okuyacağı derin ama yormayan, zevkli bir seyahat imkânı tanıyor okuruna. Kendinden çıkıp güzel bir yürüyüş yapmak isteyenleri ortak bir deneyime davet ediyor.