Her ne pahasına olursa olsun ülkelerini savunmaktan vazgeçmeyecek olan vahşi Doğulular(!), yaradılışlarından dolayı kendiliklerinden ehlileşememiş hayvanlar ve onlara medeniyet götürmek için yola çıkan istilacı Batılılar... Kulağa ürkütücü derecede tanıdık gelen bu senaryo bundan tam 2,300 sene evvel yazıldı. Şan, şöhret ve para hayalleriyle baba ocaklarından ayrılan yüz binlerce erkek; yerlerinden, yurtlarından, ailelerinden kopartılan, arkalarından yalan da olsa methiyeler düzülmeyecek binlerce kadın, gelmiş geçmiş en büyük savaş dehalarından birinin peşinden kendilerini bekleyen uğursuz bir kadere doğru sürüklendi. Ya aldıklarından vazgeçecek ya da henüz sahip olmadıklarını ele geçireceklerdi. Amerika’nın Irak ve Afganistan’da sürdürdüğü inatçı savaşların medyadaki kapsamlı ve detaylı yansımalarında önemli bir nokta gözden kaçırıldı: Batı dünyasının bir diğer süper gücü, 2,300 yıldan daha uzun bir zaman önce benzer bir mücadeleyle karşı karşıya kalmıştı. Büyük İskender ve onun yenilmez Makedon ordusu, Afgan krallıklarında, İ.Ö. 330 yılında başlayarak, Amerika’nın günümüz Irak ve Afganistan’ındaki savaşıyla ürpertici bir benzerlik gösteren gerilla tipi şiddetli bir direnişe karşı mücadele ettikleri üç yıl geçirdiler. Günümüzün en popüler savaş romancısı olan Steven Pressfield, Afgan Savaşı’nda okurlara Doğu ve Batı’nın ebedî çatışmasına dair bir hikâye, tarihin ilk "modern savaş"ının heyecan verici ve sunduğu gerçeklerle gözlerimizi açacak öyküsünü sunuyor.