Herkes hayatı kendi ufuklarında gördüğü gibi algılar elbet. Duygularını ifade etmede herkes istidadına göre bir yol seçer. Kimi duygularını içinde yaşayıp sukûtu seçer, kimi resimlere döker, kimi de notaların gizemine. Kimi de kelimelerin ikliminde bulur kendini. Ben de kelam güzelliğinin her zaman tesirinde kalan biri olarak kendimi en iyi ifade edebilme yolunu, ruhumun da o yöne meyilli olması hasebiyle şiirde buldum hep. Şiir, benim hem sığınağım hem hayat ışığım hem de vazgeçilmez bir dostum oldu. Bu yüzden şiirden kopamadım ve şiir de terketmedi beni.
Her şairde az ya da çok bir iç sesi vardır, şiirlerine kaynaklık eden. O ses olmadan şiir yazmak beyhudedir, eğer o ses şiire mihmandar olmuyorsa, şiir sadece kelimelerin zoraki birlikteliğinden başka bir şey değildir. Her şairde bu ses, geçmişten gelen şairlerin sesinden beslenir evvela, daha sonra kendi sesi içinde büyüdükçe diğer sesler azalmaya, kendi sesi en üstte duyulmaya, sözleri daha da çok kendine has bir hüviyete bürünmeye başlar. Şairden kalıcı şiirler işte bundan sonra zuhur etmeye başlar.
Her şairin şiiri; önce küçük bir su akıntısıdır, zamanla beslenir diğer su kaynaklarından. Kendi mecrasında akarak bir yol çizer kendine, sonra kendi sesini bulur, ırmak olur yolunda sebat ettikçe. Her şair, şiir deryasına şiir ırmağını taşır; hem o deryaya farklı bir renk, tat sunar hem de o deryadan beslenir.
Şiire herkesin kabul edeceği bir tarif bulmak imkânsız olsa da belki binlerce tarifi yapılmıştır yine de. Her tarif, tarif edenin şiire bakışını da yansıtır aynı zamanda.
Bana göre şiir, ses ve mana güzelliğinin mısralara dökülmesi, hayalle gerçeğin harmanlanıp muhteşem bir armoniye dönüştüğü ahenk manzumesi, anlatım güzellemesidir.
Şiir, hayatın latif ve nazenin ifade edilişidir. Şiir belki de kuşların şarkı söylemesi, yaprakların kanat çırpması, gökyüzünün ağlamasıdır. Şiir, sevda ve hasret yüklü yüreklere, umudu azık edip yaşayan çilekeş ruhlara bir teselligah ve bir armağandır. Şiir, gönlü ile yaşayanların değişmez kaderidir…