Polisiye tarzında kaleme alınan serinin ikinci kitabı, okurlarıyla buluşuyor. Yine İstanbul’un gizemli mekanlarında seyahat etmeye devam edeceksiniz. Mesela; Heybeliada’nın güneybatı sahilinde yer alan Fransız Koyu ile uçurumun kenarına konuşlanmış keşişlere ait Terk-i Dünya Manastır’ı bunlardan biri veya suların içine gizlenmiş sırlarını gün yüzünü çıkarmak için sırasını bekleyen başka bir mekân…
Bin on yılında Bizans döneminde meydana gelen büyük bir depremle Marmara Denizi’nin lacivert sularına gömülen Vordonisi… Zamanında Ezoterizm’in merkezlerinden biri olan bu Ada, Avrupa’da en popüler günlerini yaşarken; ilimden, bilimden nasip alan şifacılar, matematikçiler, sosyologların mekanıydı. Art alanında ortak bir bakış açısına sahip üstatların toplandığı kara parçası üzerinde bulunan Satyros Manastırı (Doğa olaylarını kontrol eden) ile birlikte birçok bilgi ve kayıtlarla sulara gömülüyor. Manastırın içinde bulunan, antik ilim objeleri, tılsımlar, kemik kültleri ve en önemlisi Sibylla Kehanet Tabletleri, Yunan Mitolojisine göre; Apollon, Sibylla’a yedi yüz yaşına kadar bir ömür biçiyor. Yani, uzun yaşamın sırrını açıklıyor. Bir nevi ölümsüzlüğü keşfetmek gibi… Bu bilgiler yaratan tarafından *bin on sene* daha koruma altına alınıyor. İki bin yirminin bitmesiyle döngü zamanını tamamlıyor ve iki bin yirmi birden sonra bambaşka bir çağa, kapılarını dünyaya aralık bırakıyor.
Bütün bu süreçler gerçekleşirken geçmişten gelen dostluklar ve aşklar seri cinayetler zincirini daha da karışık hale dönüştürüyor. Hayat bir döngü, sislerin parmaklarında zıplayan karakterler. Aşk her şeyin üstesinden gelebilir mi? Kötülük, iyilik kılıfına girebilir mi? Adayı İçen Deniz, gerçekleri de içebilir mi ya da gerçekler, yeniden köpük köpük gün yüzüne çıkabilir mi?
Romanın içinde keşfedilmeyi bekleyen birçok karakter, mekân ve birçok soruya da cevap bekleyen şifreler var. Bu büyülü mini gezinin bileti kitabın içinde saklı…