Gülperi`nin tekdüze giden hayatı, tam bir serseri mayın olan Ateş`le karşılaşmasıyla aniden değişmişti. O yaz, Ateş ruhundaki son masumiyeti Gülperi`ye,
Gülperi de kalbinde yeşeren ilk duyguları Ateş`e vermişti. Duyguların en eşsizini; ilk aşkını…
Yaz biterkenilk aşkın ağrısı da kalplerde bir `Gençlik Hatırası` olarak kalmıştı. Gülperi bir yandan yaşadığı aşkın yıkıntılarını unutmaya çalışıp, diğer yandan hayatına devam etmeye çabalarken, kaderin planladıklarından habersizdi. Hayalleri avuçlarından kayan, `asla yapmam` dediklerini yapmak zorunda kalan genç bir kadındı artık o; evli, buruk ve bekleyişte...
O yazda bıraktığı ilk aşkının sahibi, Ateş`in damgası vardı kalbinde; hayatında ise kocası. Ve kocası ile İstanbul`a yerleşen Peri, küçük bir kızın da sorumluluğunu üstlenmişti. Kader planlarına bir yenisini daha eklerken, Gülperi sorguluyordu:
`Nefes almak mıydı yaşamak, yoksa nefes aldığını anlamak mıydı? Yaşamı asıl anlamlandıran aldığın nefesi kiminle paylaştığın mıydı?` Ancak Gülperi cevapları ararken, başka sorularla karşılaşacak, yolları bir kez daha Ateş`e çıkacaktı. Ve belki de sorular, cevapların ta kendisi olacaktı.
*Gençlik hatıramız biz büyürken, dimağımızda silikleşmiş miydi? Parlamıyor muydu artık ateş böcekleri? İncir ağacı unutmuş muydu gövdesine kazılı isimlerimizi; o yaz kumlara çizilip, dalgaların vurarak sildiği oklu kalpler gibi…*