Selçuklular devrinde başlayan Anadolunun İslâmlaşma sürecinde tasavvuf kültürü ve tarîkatların önemli etkileri olduğu bilinmektedir. Mâverâünnehr, Hârizm, Horasan ve diğer bölgelerden gelen şeyh ve dervişler vasıtasıyla bu kültür, başta Yeseviyye olmak üzere Kazerûniyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye, Mevleviyye, Rifâiyye, Bektâşiyye, Halvetiyye ve Nakşibendiyye tarafından asırlar boyu temsil edilmiştir. Kitabın konusunu teşkil eden Abdüllatîf Kudsînin mensup olduğu Zeyniyye tarikatı ise Sühreverdiyyenin kolu olarak XV. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmış ve kısa sürede üç kıtaya yayılmıştır.
Zeynîliğin Anadolu-Bursadaki en önemli temsilcisi ise Abdüllatîf Kudsîdir. Kudsînin Osmanlı tasavvuf tarihi açısından önemi, kaleme aldığı eserlerinin yanı sıra söz konusu kültürü Bursaya getirmesi ve temsil ettiği tarîkatın, yetiştirdiği halîfeler vasıtasıyla XV. yüzyıldan itibaren hem halk arasında hem de ilmiye ve idareciler nezdinde etkili olmasıdır. Bu etki, Osmanlının özellikle önemli iki şehrinde; halîfelerinden Şeyh Vefa ile İstanbulda, Tâceddîn Karamânî ile de Bursa Zeyniyye Dergâhında devam etmiştir.