Kadın, ud taksimini dinlerken, kendini unutmuş, O toz pembe âleme dalmıştı. Onca el değmemiş, sevgi dolu, soylu, ahlaki düşünceyi uyandıran ümit ve arzu dolu yıllarına uçuvermişti. Onu yakalamak için özlem ve merak dolu yılların derinliklerine dalmıştı. Dudaklarındaki tebessüm, kırmızı bir gülü andırıyordu. Müziğin ahengi ile dağlarda, ovalarda, nehirlerdeki türküleri duydu. Ninni gibi gelmişti. Göz pınarlarından akan inci deneleri, notalar üzerinde tango yapmaya başladı. Udi Edip Erdem tellere vurdukça mest oldu. Nefesi kesildi. Kalbi çarptı. Dili tutuldu. Bir iç geçirdikten sonra uyudu. Seher vakti, ezan seslerine karışmış bir ağlama sesiyle silkindi. Camii avlusunda terkedilmiş gibi hissetti kendini. Anne, kucağına hasret, vücudu üşümüş, açlıktan nefesi kokmuştu. Bu sevgiye muhtaç bedeni aldı. Bağrına bastı. Ninni söyledi. Gökte denizi, yerde yıldızı görmek, gökkuşağını andıran kelebeklerle yarışmak, arılarla kovan kovan dolaşmak, güneşin her doğuşu ve batışında ateş böceğiyle dertleşmek, bir çiçeğe renk vermek, büyümesi için güneşten ve topraktan aldığı gıdayla beslemek sonra, iklim iklim bir daldan öteki dala fırlatmak mıdır sevgi... Bilir misin? ... Sana insanî duyguları hatırlatabilir sevgi... Bir çiçeği ezmemeği, yeşili hissetmeyi, mavi ile yaşamayı, emeği öğretir sevgi... İnsan isek her çeşit acıyı paylaşmayı yüreğimizin derinliklerinde korkarak sakladığımız, iyiliklerimizi, güzelliklerimizin sıcaklığını, özlem ve gerçeği, duygu ile mantığı karıştırmamaktır. Hüzün ve mutluluk gözyaşları ile ânı insan gibi yaşayabilmek, yaşatabilmek, sevgi taşıyıp aşılayabilmektir. Sevgi, duygular ve düşünceler ile raks etmek doğumdan ölüme kadar yaşamayı bilmektir. “Sen, mutlaka kendini geliştirip, değişme yoluna gitmelisin.’’ O zaman kapılar sonuna kadar açılacaktır.