*Zamanın kırık parçalarından bir sonsuzluk yaratılamaz.*
- Philippe Jacottet
Anlamadığım, kimsenin, hatta içindekilerin de tam anlamadığı bir dalga kabarıyordu. Hem de yalnızca Türkiye’de değil. Fransa’da, Londra’da, Berlin’de, Milano’da, hatta New York, Washington… Hatta ve hatta Prag… Uzun ve düz çizgi kırılıyordu. Ya da o çizgiyi kıranlar o zaman öyle olduğuna inanıyordu.
Kendilerini yeni bir dünyanın, yeni insanın, hatta yeni tarihin başlamakta olduğuna ikna etmekte büyük başarı gösterenler, gerçekteyse, kan ve ateşle beslenecek uzun bir restorasyon döneminden içeri ilk adımlarını atmakta olduklarının bilincinde değillerdi. Çizgi bir kez değil birçok kez kırılacak, duvarlar yıkılacak, yenileri inşa edilecek, *refah toplumu* *sadaka toplumuna*, ufak bir kesim hayırseverliğe yükselirken geri kalanı da vatandaşlardan dilencilere dönüşecekti. Artık modernite *yeni ortaçağcılığa*, akıl giderek yerini inanca, bilim yaradılış efsanelerine, aydınlık karanlığa bırakıyor, dünün dekadanları, *libertine*leri bugün dolaplarından dışarıya üzerlerinde * inanan biri* yazılı etiketlerle çıkıyorlardı.
Ergin Yıldızoğlu, 1952 yılından başlayarak 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasını da içine alan, yaşamından kesitlerle harmanladığı bu ilk anı-romanında yeni bir anlatım türüyle sanatı, edebiyatı, yaşamı, insan hallerini yeniden ve farklı biçimlerde oluşturmak için önümüze seriyor.