*Daha beterini tarif etmek için sarf edilen sözler:
‘12 Eylül’den daha ağır,’
‘12 Eylül’de bile bu kadarını yapmadılar,’
‘12 Eylül hukukunu arar olduk,’ oluyor.
Başlı başına, 12 Eylül’ün bir ‘çıta’ koyduğunu gösteren, onun miladî niteliğini fark ettiren kalıplar... 12 Eylül, beteriyle katlansa da, o beterin kapısını açmıştır, bir dönüm noktasıdır, o bakımdan miladîdir.*
Sunuş’tan
12 Eylül askerî darbesinin üzerinden 40 yıl geçti. Yaşamak, hatırlamak bir yana,12 Eylül’ü sadece şöyle bir işitmiş kuşaklar yetişti. Türkiye’nin yakın tarihinin önemli hadiseleri arasından bir hadise, askerî darbeler arasından bir darbe diye, ancak solgun bir *bilgi* olarak işitmiş kuşaklar. Veya onu bile işitmemiş olanlar. Oysa 12 Eylül kalıcı ve kalın bir tortu bıraktı. Bir bakıma genişleyerek devam etti, ediyor. Onun için, unutulmamalı.
12 Eylül’ü unutmayanlar, onu neden (ve nasıl) unutmadıklarını anlatıyorlar bu kitaptaki yazılarda. Onu neden, nasıl bir milat olarak düşündüklerini, hissettiklerini –ayrıca tersine, 12 Eylül’ü miladî bir travma olarak yaşamanın gözden kaçırttıklarını…
Tolga Arvas, Kumru Başer, Murat Belge, Gaye Boralıoğlu, Fethiye Çetin, Ercan Kesal, Gültan Kışanak, Ümit Kıvanç, Ömer Laçiner, Göze Orhon, Merih Cemal Taymaz, Nilgün Toker’in yazılarıyla.