Sabri gitgide korkusunu yenip dedesinin kara ve kırışık suratına yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Yaklaştıkça görünen arttı. Kurumuş çatlamış toprakları gördü Sabri dedesinin yüzünde. O topraklarda yanyana oturmuş, el çırpıp türkü söyleyen, yüzü kaba fakat yüreği narin adamlar gördü. Dedesinin yüzünde engebeleri aşarak ağır ağır yürüyen hayvanları gördü. Kırmızı akan nehirleri gördü. Yağmur duasına çıkmış köylüleri gördü ve nihayet gözünden bir damla yaş düştü.
Teneke Mahallesi’nden Bostancı’da bir apartman dairesine. Nalan,Baki’den illallah etti Baki de Nalân’dan. Bitmeyen bir hır gür. Erkekler ve erkeklikler... Bahçede tuhaf bir kara kedi... Sonra yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, gençler yaşlanmış, yaşlılar bu dünyadan göçüp gitmiş... Meyhanede bir masa. Bir ucunda Sabri diğerinde Gabriel Garcia Marquez... Sabri rakı içiyor, fısıl fısıl konuşuyor Gabo’yla. “İnsan babasını sırf babası olduğu için sevmek zorunda mıdır?” Nalân
bağırıyor oğluna, şaşkın ve öfkeli, “Hala utanmadan baba diyorsun o şerefsize!”
4 Hane 1 Teslim babalar ve oğullarının, anneler ve kızlarının, sersefillerin, arafta kalanların, hayallerinden uzağa düşenlerin romanı... Haneler, aileler... Dualar ve beddualar...
Eyüp Aygün Tayşir, efsunlu bir dilin maharetli yazarı... Yeni ve geleneği bilen... İlk roman